Süleyman Demirel Üniversitesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi emekli öğretim üyesi ve Su Enstitüsü kurucu üyesi, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği İstanbul Temsilcisi Dr. Erol Kesici, Marmara Denizi’nin “hasta” olduğunu ve buna göre uzun vadeli ciddi bir tedavi yönteminin uygulanması gerektiğini belirtti. Kesici, bu sorunun ceza keserek çözülemeyeceğini ve bu konuda alınması gereken tedbirlerin de yıllardır söylendiği halde alınmadığını belirtti. “Alınsaydı kış ortasında müsilaj olmazdı” dedi.

MÜSİLAJ SÜREKLİ ARTIYOR
Uzun yıllardır Marmara Denizi’nde araştırma yapan ve bu konuda uyarılarda bulunan Erol Kesici, son günlerde tekrar kendisini gösteren müsilaj konusunda yapılan çalışmaları Aydınlık’a anlattı: 
“Ülkemizde 1990 yıllarda da Marmara Denizinin iç dip kıyı ve yer yer kıyı kesimlerinde meydana gelen deniz salyası müsilaj o zaman da önemsenmemiş ve gerekli önlem alınmamıştır. Denizin dip ve iç kısımlarında sürekli artarak gelişme gösteren müsilaj 2021 yılının başında Marmara Denizi’nin her alanında yüzeyi tamamen kalın bir tabaka şeklinde örterek de gözle görünür hale gelmiştir. Deniz salyası (müsilaj) ile mücadele etmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından kalıcı çözümler üretilmesi için 22maddelik “Marmara Denizi Bütünleşik Stratejik Eylem Planı” hazırlandı. 2021-2024 yıllarını kurum ve kuruluşların çalışmalarıyla 2024 yılı sonunda müsilajın ortadan kalkmasının hedeflendiği bildirildi. 

22Fa259B D2Fc 4Abd B0Ff Da426Db40F2A
YÜZEY TEMİZLİĞİ ÇÖZMEZ 
“Hazırlanan 22 maddelik “Eylem Planı” konusunda o dönemde belirttiğimiz gibi 4 yıllık süre içerisinde yapılacak yöntemlerin yeterli olmayacağını, 22 maddenin 5 maddesi kurulların oluşturulması, alan belirleme çalışmalarını ve 14 maddesinin kirlilik yükünün azaltılmasını hedeflediğini belirterek, biyolojik ve ekolojik önlem ve geliştirmelerin çok yetersiz olduğunu, yüzeyden müsilaj temizliğinin sorunu çözmeyeceğini defalarca belirtmiş ve sonuç alınamayacağını bildirmiştik. 
Çünkü, müsilaj sorunu yüzeyden çok, denizin dip yapısında yaptığımız araştırmalarda canlılık faaliyetinin neredeyse tamamen bittiğini, müsülilajın öbek öbek her alanı su bitki ve hayvanlarının üzerini örtüğünü, sudaki azot fosfat miktarının çok yüksek, oksijenin miktarının çok az olduğunu, bunun için; dip çamur yapısı ve denizin doğal biyolojik çeşitliliği su kalitesi, canlıların hayati reaksiyonları-enerji alışverişleriyle, canlılık kazandırılmasının çok daha önemli olduğunu belirttik.”
HALA ATIK BIRAKMAYA DEVAM EDİLMEKTEDİR
Dr. Kesici, Marmara Denizi’ne akan kanalizasyon ve sanayi atıkları konusunda bir gelişme kaydedildi mi şeklindeki sorumuzu şöyle yanıtladı: 
“Denizdeki kirliliğe neden olan kentsel, endüstriyel atıklar, gemi taşımacılığı, gemi sökümü, kara ve hava ulaşımından kaynaklanan riskler, av baskısı ortadan kalkmış değil. Kirlilik baskısı hâlâ devam etmektedir. Marmara Denizi’nin eylem planındaki maddelerden biri, dip çamurlarının temizliği. Dip çamurlarında yüksek oranda azot, fosfat miktarı var. Çünkü derin deşarj sistemiyle atıklar halen daha denize bırakılıyor. İstanbul, Çatalca Havzası, Tekirdağ, Edirne, Bursa, Balıkesir’den sanayi ve endüstriyel tarımsal atıklar denize ulaşıyor olmasıydı. 
Eylem Planında tüm illerde atık su arıtma tesislerinin ileri biyolojik arıtma ve membran arıtma sistemlerine dönüştürülmesi hedeflenmişti. Bu hedefe ulaşıldı mı? Bu konuda başarılı olundu mu?”  

359Bb165 0F7F 49Eb 818C 29B9E1A96138
MARMARA DENİZİ HASTA!
Marmara Denizi konusunda köklü bir çözüm var mı şeklindeki sorumuza ise şöyle dedi: “Marmara Denizi’nin hasta olduğunu kabul edilip, ona göre bilinen bilimsel yöntemlerin uygulanmasını önerdik. Yılladır Marmara Denizi’nde müsilaj bitmedi, illa yüzeye çıkması beklenilmemeliydi. 
Denizin ekosistem – biyolojik yapı ve döngüsü var. Bu döngü korunduğunda ve Marmara Denizine günde ortalama 5 milyon ton atık bırakılmasının önüne geçilip deniz havzasındaki trafikten- tarıma kadar birçok olumsuzlukların giderilmesinin ve yeni düzenlemeler geçilmesi gerekirdi. Hala Marmara Denizi’nin en büyük kirleticilerinden olan Tuna, Ergene, Nilüfer çayı ve sanayi vb. atıkları sorunları çözümlenemedi. 
‘Suyu kirleten, kullanan öder!’ bakışından vazgeçmeliyiz. Sular, “Mavi Vatan” çok değerli, kirletilmesinin bedeli para olmamalıdır. İnsanların bu konuda bilinçlendirilmesi, denize yaşama, çevreye “vicdanlı ve ahlaklı” davranması gerekir. İyi insanlar yetiştirmek zorundayız. Suçu birbirimize yüklemek yerine, tüm insanların birlikte hareket ederek yaşadığı yeri kirletmemesi- sahip çıkması gerekir. Marmara Denizi’nin kirliliği, siyasi malzeme olmamalıdır! 
Yöntemler içerisinde atık suların arıtılması ve denetimlerin artırılması önemli fakat denetim-uygulama ve ileri teknolojiyle desteklenmediğinde bu sorununda çözümlenemeyeceğini belirttik. Örneğin, Marmara Denizi çevresindeki sayısı 60’a varan Organize Sanayi Bölgesinin yarısına yakınında arıtma tesisi bulunmamaktadır. Bu tesislerin mutlaka günün teknolojik koşullarınca, “İleri Biyolojik Arıtma” işlemlerinde destek ve zorunluluk sağlanması gerekirdi. 
Müsilajın oluşma nedenleri belli ve bunun yanı sıra deniz suyunun önceki yıllara göre giderek artması, suların asitleşmesi, istilacı türlerin akının müsilaj sorunun çözümünde- artışında çok önemli doğal unsurlardır ve göz ardı edilmemelidir. 
Marmara Denizi artık çok hasta ve hassas. Marmara Denizi’nin ekosistemi göçmüş vaziyette! İyileşmesi için dinlendirilmesi, dinlendirilirken tedavi edilmesi şart. Bunları yapmazsanız siz ne kadar madde sıralasanız da her şeyi yaptığınızı söyleseniz de deniz yanıltmıyor! Değişmemiz gerekir!”
MÜSİLAJI BERTARAF ETMELİYİZ
“Bugüne kadar yapılan çalışmalarla deniz salyasını dağıtmak değil bertaraf etmek gerekirdi.” uyarısının altını çizen Erol Kesici sözlerine şöyle devam etti: “Elbette çok zorlu bir yöntem ama, İstanbul, Boğazlar, Marmara; ülkemiz, tarih, yaşam, gelecek için vazgeçilemez değerde. O nedenle zorlukları açmamız için bilinen bilimsel- akılcı yöntemleri “aceleye” getirmeden eksiksiz yapmamız gerekirdi. 
Hala müsilajın Marmara Denizi’nin var olan akıntılarıyla dağıtılmasını savunan bazı araştırmacıların beyanatları bence çok yanlış ve üzücü. Akıntılarla nereye dağıtılacak, dağıtılanlar daha sonra başka alanlarda sorun yaratacak, çözümün zorluğu- ekonomisi katlanacak. Yıllar önce, müsilaj sorunu yaşayan Adriyatik Denizi vb yerlerde, deniz ekosisteminin iyileştirilmesi ve koruma -kullanma kurallarının amasız fakatsız uygulanmasıyla, denetimle çözümlenmiştir.”

B2D6Ee35 Dd01 4B42 9431 5094Cecfd588
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN SÜREKLİLİĞİNİ SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ!
Dr. Kesici, son olarak denizin eko sistem dengesinin mutlaka korunması gerektiğini savunarak, şu uyarılarda bulundu:
“Marmara Denizi’nin direncini, denizin doğal bakteri, balık, kabuklu organizmalar, su bitkileri çeşitliliğin ve sayısının sağlamakla- artırmak- korumak zorundayız. Sorun deniz yaşam denge ve döngünün bozulmasında ve çevresel baskıda. Müsilaja neden olan etmen deniz kirliliğinin artmasıyla yoğun bir hal alan mavi-yeşil alg, siyanobakteri, fitoplankton adlarını verdiğimiz canlıların çok aşırı artışlarıyla denizi adeta ‘meraya’ dönüştüren alanlarda, o bitkileri tüketecek hayvanlar yoksa her taraf bitkilerin istilasına uğrar. Unutmayalım, sorun kirlenen denizde ‘mikroskobik su bitkilerinin’ aşırı artışıdır. Anahtar, deniz ekosisteminin denge ve döngüsü mutlaka sağlanmalı ve korunmalıdır.   
DENİZ TEPKİ VERMEKTEDİR
Marmara Denizi’nin ekosistemi iyileşmedi. Denizin direncinin artmış olduğuna dair bir veri göremiyoruz. Gördüğümüz, aşırı deniz anaları. Deniz analarının aşırı gözükmesi; istilacı bir tür olduğunun ve onları yiyecek balık türleri olmadığı için ortamın deniz analarına kaldığı anlamına geliyor. Sadece denizin üst kısmındaki salyaları toplamakla bu sorun çözülmüyor. Müsilajı meydana getiren mavi-yeşil alglerin birim alandaki miktarı alabildiğine fazla. Marmara, büyük bir atık çukuruna dönüşmekte.
Her şeyden önce insan olarak, hamaseti- siyasi popülizmi bırakıp, bizim kapımızın önünü temizlememizle ilgili ciddi adımlar atmamız gerekiyor… Yıllardır sayımız çok az da olsa biz bilim insanları önceden sürekli uyararak, çözümün ne olduğu, eğer önlemler alınmazsa sorunları bu kış ayında olduğu gibi müsilajın artacağını önceden uyarmaktayız, Marmara Deniz’de ‘alarm’ vermekte- tepki göstermekte, ama duyan- dinleyen var mı? Olduysa, neden kışın ortasında Marmara Denizi’nde müsilaj yüzeyde, artmaktadır, diye soruyoruz?”

Çanakkale'de Denizaltı Savaşını da Kaybettiler Makale: Çanakkale'de Denizaltı Savaşını da Kaybettiler