Siyasetçinin “halk ister ben yaparım” popülizmi kutuplaşmayı beraberinde getiren bir ayrıştırmadır. Bu yöntemi tercihle siyasetçi düşmana koz vermemek adına partizan-siz buna trol de diyebilirsiniz-bir kitle edinir ki, bu davranışı onu hesap verebilirliğin dışına çıkartır, artık o yanlış da yapsa doğrudur.

 

Günümüz halkı isteklerini önceler, görünen aslında vitrine oynayan, hizmet adı altında tamamen algı ve şov üzerine kurulu kısa vadeli, bir dönemlik siyasetten insanlar bıktı.

Artık gerçek sorunlarıyla ilgilenilsin istiyor.

Çünkü  “halk ne isterse biz onu yaparız” söylemiyle halkın yanında yer alıyor algısına yol açan bir siyaset yöntemi konjonktür gereği, günü kurtarmaya yöneliktir ve, sürdürülebilirlikten uzaktır.

Buna tek dayanak sosyal belediyeciliktir. Onda da yerel iktidarla genel iktidar yarışı yaşandığı için işin endazesi olabildiğine kaçırılmıştır ve bu yarıştan en büyük zararı tarım görmüştür.

Zira Aydın üreten, yetiştiren bir tarım havzasıdır. Tarımda makineleşme her ne kadar insan gücünü minimize etmişse de yine de insan faktörü çoğu alanda devam ediyor.

Sütü makine sağar ama makineyi sağıma hazır hale getiren insandır. Yamaçtaki zeytinde makine sadece çırpmada kullanılır.Fabrikaya kadar olan diğer işlemlerini insanlar yapar.

Çileği, eriği, portakalı, limonu insanlar toplar ve alıcıyla buluşuncaya kadarki iş ve işlemler yine insan eliyledir.

Sözün özü Aydın tarımında her mevsim insana ihtiyaç vardır ki erkekler 2 bin- 2 bin 500, kadınlar Bin 200 -Bin 500 arası yevmiye alır.

İşte hak etmeyenlere sosyal yardım yapılınca çalışabilecek kesim tembelleşiyor ve çalışmıyor. Suriyeliler olmasa üretici çilek hasadı yapmakta zorlanırdı.

Çoğu çoban ise Afganlıdır. Bu gidişle, toplayan olmayacak,zeytin ağacında kalacaktır..İşin o noktaya varması Ülke ekonomisin çöküşü demektir.

Bu konuda gerek devlete gerek belediyelere düşen görev sosyal yardımları geçici süreyle sınırlı tutmak, iş imkanı sağlandıktan sonra sonlandırmaktır..

Çünkü gerçek hizmet adil ve kalıcı olandır.

Diğer taraftan “Halk ister biz yaparız” tarzı siyaseti tercih edenler eleştirileri “halk düşmanlığı” diyerek katılımcı demokrasinin bilerek kapısını kapatırlar. Onlara göre iki grup vardır::

Siyah beyaz misali dost ve düşman.

Siyasetçinin “halk ister ben yaparım” popülizmi kutuplaşmayı beraberinde getiren bir ayrıştırmadır. Bu yöntemi tercihle siyasetçi düşmana koz vermemek adına partizan-siz buna trol de diyebilirsiniz-bir kitle edinir ki, bu davranışı onu hesap verebilirliğin dışına çıkartır, artık o yanlış da yapsa doğrudur.

İşte ilk bakışta doğru gibi görünen aslında bir saptırma olan bu “halk ister ben yaparım” metaforudur.

Çünkü halk organize bir güç değildir. Onu temsil eden meslek odaları, üyesi olduğu dernek, vakıf ve, siyasi oluşumlardır ki destek ve protesto haklarını geniş halk kitleleri bu kurumlar aracılığıyla kullanırlar.

O nedenle “halk ister ben yaparım” demek hizmet konusunda çalıyı tepesinden sürümek yani topu taca atmaktır. Sorunlar ya görmezden gelinir ya da üç maymun oynanır.

Siyasetçi açısından nasıl olsa nefrete dayalı duygusal oyları ceptedir Bu durumda kazanan siyasetçi olurken mağdur olan ise oyunu hizmet için kullanan halk olur.

Aydın’da bu mağduriyet örnekleri saymakla bitmez:.

Sıcak yaz günleri kapıda, dar gelirlinin vaktini geçirebileceği tarihi Pınarbaşı Efeler Belediyesi tarafından düzenlenmiş değil.

Başkan Anıl Yetişkin nikah kıymaktan,özel günlerde zeybek oynamaktan buna zaman bulamamış olmalı....

Ayrıca en küçük ilçe Karpuzlu’da bile kapalı pazaryeri var.Efeler’de mahalle arasına kurulan pazaryerlerinde  insanlar 40-45 derece sıcakta, nefes almakta zorlanmaya devam edecekler.

Belediye Başkanı Anıl Yetişkin Temmuz sıcağında Meşrutiyet Mahallesi Pazaryerinı gezse de halkın ne çektiğini bir görse...Belki empati yapar..

Diğer taraftan çöpler toplanamıyor, bidonların yakınından geçenler burunlarını tıkamak zorunda kalıyorlar.

BŞB’sine gelince:

Efeler başta büyük ilçelerde park yeri sorunu büyüyerek devam ediyor ama gök sağır yer bakır,ne sesini çıkaran ne de gören var.Gerekçe olarak,halk istemeyince  biz de ne gördük,ne duyduk  ne yaptık,diyecekler.her halde .

Büyük sorunlardan bir diğeri Efeler trafiği... Trafikte geciken her araba hem çevreyi kirletiyor hem de sürücüsüne sinir krizleri geçirtiyor.

Buna rağmen araba sayısı Aydın’da sürekli artıyor.

Aydın’da her bin kişiye düşen motorlu taşıt sayısı TÜİK 2025 verilerine göre 543... Otomobil ölçeğinde ise sayı 197...Ülke ortalamasına göre yüksek,bilinmesinde fayda var, trafikteki rahatlık bir gelişmişlik göstergesidir.

İnsanın aklına BŞB Başkanı Özlem Çerçioğlu akşam 17.00-18.00,sabah 8.00-9.00 arası bir gün  direksiyonda kendileri eve gitseler ya da sabah göreve gelseler trafik konusunda bir şeyler değişir mi idi,sorusu gelmiyor değil..

Aydın’da motosiklet sayısı otomobilden fazla, her bin kişiden 200’ünde motosiklet var.Şehir içi trafikte bir motosiklet krizi yaşanıyor,demek abartı olmaz,sanırım.

En önemli sorunlardan biri de Efeler özel midibüslerindeki başına buyrukluk... Geçen yaz arabaların klimaları çalışmadı, çoğunun modeli eski...Yasaya rağmen kendileri 65 yaş üzeri kişileri her ayın ilk iki günü dışında ücretsiz taşımamama kararı almışlar.

Büyükşehir denetiminde olan bu araç sahiplerii bu gücü, kimden alıyorlar?

Yoksa UKOME kararları göstermelik mi?

Velhasıl: bu örnekler Özlem Çerçioğlu’nun gerek “halk istemedi” mantığıyla gerek başka nedenlerle  sorun etmediği   fakat, sürekliliği olduğu için de halkın  çözüm istediği  konulardan bazıları...

Unutulmamalı...,Efe kızanlarına et, atlarına ot bulana denir..

Sömürücü Kurumların Gölgesinde Aydın’ın Geleceği Makale: Sömürücü Kurumların Gölgesinde Aydın’ın Geleceği