“Sömürücü siyasal kurumlar sömürücü ekonomik kurumlara yol açar ve onları güçlendirir. Ekonomik döngü de yeniden siyasal kurumları besler ki bu bir kısır döngüdür.”
Ekonomik rekabette dünya kıyasıya bir yarış içinde... Komünist Çin ve Rusya değişti, kapitalist oldu. Türkiye’de otuz yıldır kentler arası bir yarış var. Gerek ulaşım gerek iş gücü gerek coğrafya ve sermaye yönüyle kalkınmada büyük avantajlara sahip Aydın ise yerinde sayıyor.
Demem o ki geri kalmışlıkta coğrafya Aydın için bir kader değil. 1866’da ilk demir yolu Aydın-İzmir arasında açıldı. Jeotermal kaynakları var, üniversitesi ona keza... Üretken toprakları, enerjik insanları olan eşi az bulunur bir coğrafyanın parçası Aydın...
O halde sorun ne?
Dünyaca ünlü ekonomistimiz Daron Acemoğlu, James A.Robinson ile birlikte kendilerine Nobel Barış Ödülü kazandıran eserlerinden biri olan “Ulusların Düşüşü” kitaplarında o konuda der ki:
“Sömürücü siyasal kurumlar sömürücü ekonomik kurumlara yol açar ve onları güçlendirir. Ekonomik döngü de yeniden siyasal kurumları besler ki bu bir kısır döngüdür.”
(Sömürücü kavramı elit-avam, ağa-maraba, burjuva-proletarya benzeri “ayrıştırıcı” anlamında kullanılmıştır.Sömürü emperyalist devletler için olduğu kadar aynı ülkedeki farklı çıkar grupları için de geçerli bir kavramdır.)
Bu kavramın Aydın özelindeki karşılığı 17 Mart 2025 tarihli yazıda etraflıca anlatılan “Şehir Kulübü-Halk” ayrıştırmasıdır. https://www.aydinpost.com/ O yönüyle bu yazı onun açılımıdır da denebilir.
Bu döngü nasıl işler?
Gücü dar bir kesim elinde tutar. Sessiz çoğunluğu oluşturan halkın siyasal karar alma mekanizmalarında katılımı zayıftır. Demokratik kurumlar ya göstermeliktir veya yoktur. Elit kesim iktidarını korumak için hukuku, seçimleri, kurumları manipüle eder.
Bu siyasal yapı, sömürücü(ayrıştırıcı) ekonomik kurumları nasıl üretir?
Ekonomik kaynaklar yine aynı elitlerin çıkarına kullanılır. Rekabet engellenir, girişimcilik baskılanır. Yenilik ve verimlilik yerine rant peşinde koşmak teşvik edilir.
Ve:
Bu ekonomik yapı, elitin zenginliğini ve gücünü artırmasıyla... Güçlenen elit siyasal kurumları daha da kendi çıkarına göre şekillendirmesiyle... Böylece sistemin kendini yeniden üretmesiyle... Halkın ekonomik ve siyasal açıdan güçlenmesi sonucu sürekli çıkarılan engellerle kısır döngüye dönüşür.
Kısır döngüyü kırmanın yolu kapsayıcı siyasal ve ekonomik kurumlardan, aralarındaki rekabetten ve yeniliklerin teşvik ve desteklenmesinden geçer. Bu kurumsal çalışmalar Aydın’da ya yoktur ya da göstermeliktir.
BİR: Ticaret Borsası’nın Aydın’da üç şubesi vardır. Aralarında koordinasyon olmadığı için ihracat konusunda incir, zeytinyağı, çilek, kestane ve diğer üreticiler aracılara bağımlıdır.
İKİ: Ziraat Odası’nın her ilçede şubesi vardır, tek yaptığı çiftçiye ÇKS belgesi vermek ve üyelerden aidat toplamaktır.
ÜÇ: Ticaret Odası’nın beş ilçede şubesi vardır. Yaptığı kayıt belgesi ve karşılığında aidat toplamaktır. Başkanları lüks arabalara binerler; milletvekilliği, belediye başkanlığı rüyası görürler ama aralarında koordinasyonu akıllarına getirmezler. İnovasyon, yenilik kavramına yabancıdırlar.
Bunun bir sonucu olarak incirde Aydın dünya lideridir ama bir markamız yoktur. Zeytinyağında dünya üretiminde önemli bir yerimiz vardır, markası olmadığı için dökme ihraç edilir ve asıl parayı İtalya, Yunanistan, İspanya gibi ülkeler kazanır.
Gerek sanayi gerek ticaret gerekse borsa odalarının halktan ve üreticiden kopuk olması, buna karşılık siyasi elitlerle işbirliği ile halktaki siyasete hazırlanıyor algısı Aydın’daki “kısır döngü”nün bir göstergesidir.
DÖRT: Aydın BŞB ilçe belediyeleri ile yaratacağı kaynak ve teşviklerle açacağı iş alanlarıyla kırsaldan kente göçü önleyeceği yerde uyguladığı oy avcılığına yönelik sosyal belediyecilikle göçü gençler arasında daha da hızlandırdı.
Oysa yasanın ruhu sosyal ve ekonomik politikalarla büyükşehir belediyelerinin bir ilin tek merkezden dengeli kalkınmasını sağlamaktı. Yasayı doğru okuyan ve uygulayan BŞB başkanları rekabetçi iller konusunda yaya kalan Aydın’ın aksine hayli yol aldılar.
BEŞ: Aydın aynı zamanda bir jeotermal havzasıdır ama bu zenginlikten yararlanan Aydın halkı deği,l enerji üretim şirketleridir ve Daron Acemoğlu’nun deyimiyle bu konu bir sömürü örneğidir.
Çünkü bu enerjiyi halk ne ısıtmada ne seracılıkta ne termal turizmde kullanabiliyor ne de üretilen elektrikten faydalanabiliyor. Dahası akışkanların ve salınan gazların sağlığına verdiği zararın bedelini ödüyor.
ALTI: Üniversite bir ilin kalkınmasında birinci derecede etkili kurumlardandır. Fakat öğrencinin bıraktığı döviz dışında bölge tarımına ve kalkınmasına bir katkısı olduğu söylenemez.
Bu altı maddede özetlemeye çalıştığımız Aydın’ın kalkınmasının önündeki en büyük engel sömürü aracı “kısır döngü” konusunu daha da netleştiriyor. Demek oluyor ki Aydın’ın ilerlemesine engel ne insanı ne toprağıdır; kapsayıcı meslek odaları, vakıf ve derneklerinin yetersizliğidir.
Durum bu olunca sorun üreticinin, girişimcinin, esnafın önünü açacak şeffaf ve adil bir yapı eksikliğinden bu imkanların dağılmasındaki eşitsizlik, rekabetin geniş tabanlı olmamasına yol açması ve sonuçta Aydın’ın kalkınmak yerine her yönden daha da irtifa kaybetmesidir.
Sonuç olarak zengin olmakla kalkınmış olmak aynı şey değildir.Bir zamanlar altın değerinde olan bu topraklar herkese aş, iş ve ekmek sağlarken günümüz sakinlerini ne mutlu edebiliyor ne de onlara umut olabiliyor.
Buna da neden politikacının ve sivil toplum örgütlerinin işin konforuna özenmelerinin doğal bir sonucu tabanlarına yabancılaşmaları ve kısır döngünün bir parçası haline dönüşmeleridir.
Gelinen noktada asıl soru da şu:
Aydın gerçekten kalkınmak istiyor mu yoksa aynı kısır döngüyü izlemeye devam mı edecek?